Merhaba.
Türkçenin vurgusuna devam ediyoruz.
Kapsamlı bir şekilde ele almıştık.
Sözcük vurgusu, öbek vurgusu, tümce vurcusu.
Üzerinde durmuştuk, örnekler de vermiştik.
Ama biraz daha işin matematiğine,
biraz daha tekniğine girmek istiyorum müsaadenizle.
Onun için de Shakespeare'in yazdığı güzel iki metinden yola
çıkarak bir çalışma yapacağız.
Şimdi burada ciddi bir matematik olduğunu göreceksiniz bu metinde.
Birtakım sözcükler var öne çıkması gereken.
Mesela yağmur var, güneş var, rüzgar var birbirine benzeyen.
İşte korkmak var vs.
vs. gibi.
Şimdi buradan bir metni okuyarak uygulamaya çalışayım.
Öncesinde şöyle yaparsam bakın nasıl oluyor.
Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun.
Güneşi sevdiğini söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun,
rüzgarı sevdiğini söylüyorsun rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun.
İşte bundan korkuyorum çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun dediğimde
hiç vurgulamamış oluyorum, dümdüz okumuş oluyorum metni.
Hiçbir şey anlatmamış oluyorum.
Ama matematiğini yakalarsam metnin tabii deşifre ettim,
okudum birkaç kez, birkaç kez.
Anlamak için birkaç kez, daha fazla, daha fazla, okudum, okudum, okudum.
Bu metinde bir şey yakaladım.
Bir mantık var.
Şimdi öyle okumaya çalışayım.
Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama
yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun,
güneşi sevdiğini söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun,
rüzgarı sevdiğini söylüyorsun rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun.
İşte bundan korkuyorum çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun.
Bakın, mantığı yakaladığınızda nasıl gidiyor metin.
Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca
şemsiyeni açıyorsun, güneşi sevdiğini söylüyorsun
ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun,
rüzgarı sevdiğini söylüyorsun rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun.
İşte bundan korkuyorum çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun.
Yani, yağmuru sevdiğini, güneşi sevdiğini, rüzgarı sevdiğini
söylüyorsun, ama beni de sevdiğini söylüyorsun hatta.
Bakın, matematik hepsi birden bütün vurguları gerekli
sözcüklerin üzerine yaptığım zaman anlamlı bir hale geliyor.
Metin daha anlamlı bir hale geliyor.
Peki burada bir durak var mesela, ama.
Ne yapmalıyız?
Ama'da mı durmalıyız, ama'dan sonra mı durmalıyız?
Yoksa ama'dan önce mi durmalıyız.
Bu bizim elimizde.
Bizim elimizde.
Şöyle de söyleyebilirim.
Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama yağmur
yağınca şemsiyeni açıyorsun, güneşi sevdiğini
söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun.
Değiştirebilirim.
Ama'dan önce de durak verebilirim sonra da verebilirim.
Yine Shakespeare'den başka bir esere bakalım.
Burada yine aynı şekilde çok güzel bir matematik var.
Çok güzel bir kalıp var.
O kalıbı yakaladığımızda yine yanlışını yapayım, olmaması gerekeni yapayım.
Bu arada, amaç ne?
Konuşur gibi olmak.
Asla okumamak.
Konuşur gibi mümkün olduğunca konuşmaya yakın olmak.
R'lere fazla basmamak ama tam yutmamak da özellikle böyle klasik metinler
okurken mutlaka r'leri söylememiz lazım ama fazla basmamamız lazım.
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilme...
you, dayanamadım,
dayanamadım asıl kuralına yakın okumaya çalışayım anladığım kadarıyla.
İyi anlatmak için gerekli durakları vererek,
doğru vurguları yaparak bunu anlatmaya çalışayım size.
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.
Bakın, yine matematik.
Yine.
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Eşit gitti.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Getiriciği de diyebilirim, getiriceğe de diyebilirim.
Ne dememeliyim?
Getireceği dememeliyim.
Yazı dili gibi söylememeliyim.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Yani eleştirilmekten korktuğu için değil,
eleştirilmekten korktuğu için konuşmaktan korkuyor.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten,
hatta reddedilmenin de reddinden.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Ki eşit burada.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Söyleyişte bişiy diyoruz değil mi?
İyi bişiy vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, ölmenin karşılığı ne?
Matematik olarak, aslında yaşamayı bilmediği için.
Tabii buna bir de duygumu kattığım zaman burada vurguları anlatmak
için biraz baskı yapıyorum, fazladan altını çizmeye çalışıyorum.
Ama o vurguları gerektiği kadar, yeteri kadar yaparsam o zaman
metin çok güzel anlaşılır bir hale geliyor ve anlatır gibi,
konuşur gibi söylersem daha etkili hale geliyor.
Yani unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.
Bir de bir böyle aslında biraz trajik bir durum var burada.
Etkileyici, ciddi söylememiz gereken.
Aslında sonrasında tonlama da girecek işin içine,
yani duygu da girecek işin içine, sesin inişi çıkışı da girecek işin içine.
Ama vurguyu başka metinde de uygulamaya anlatmaya devam edeceğiz.
Görüşmek üzere.